Çarşamba, Ekim 26, 2005

Henüz oyuncaklara binmeye hazır değilim

Bu akşam Park Bornova'ya gittik yemekten sonra, Ayşegül de bizimle birlikte iki saat boyunca gık demeden yürüdü. Gezme olsun da... Sever diye heves ettim, oradaki çocuk oyuncaklarına bindirdik, bir tane uçak vardı körüklü, biraz yükselip alçalıyor, nasıl korktu. O korkulu ifade ile üstüme atladı resmen. Beraber boş uçağın hareketini izledik. Sonra araba'yı deneyelim dedik, o da olmadı. Ah bitanem, ben de seni hemen büyütüverdim değil mi?

Pazartesi, Ekim 24, 2005

Haftasonu evdeyiz




Pınar Et YTL dönüştürme işlemi sürecinde nöbetçi olmam sebebiyle haftasonunu evde geçirdik. Nöbet saatlerimde de yarım saatte bir bilgisayarın başında. Duvara birkaç lale ve menekşe yapabildim ancak. Sırada kuşlar, kelebekler,arılar ve böcekler var...28 Ekim’deki yarım günü gözüme kestirdim ya, bakalım. Ayşegül haftasonu oldukça huysuzdu, sabahları geç uyandı, gün içinde uyumak istemedi, ancak bir kez uyudu ve akşamları da uyumamak için ağlaya ağlaya bir hal oldu. Kısaca uyku problemimiz var diyebiliriz aslında. Artık söylediğim herşeyi anlayıp yapıyor –kendi istediği sürece- bu benim çok hoşuma gidiyor, getir götür işleriyle arası çok iyi. Hala baba diye ağlıyor ve Ercüment bu aşırı ilgiden rahatsız olmaya başladı artık. Sürekli adamın başında “kalk kalk! Kaaalk!” diyip ordan oraya sürüklüyor. Zavallı Ercüment. Ayşegül sen nasıl ağlıyorsun diyince de “Babaaa! Babaa!” diyor. Yaptığını da biliyor utanmaz.

Cumartesi, Ekim 22, 2005

İzmir hala sallanıyor...

Bu gece de 5.9 şiddetinde bir deprem oldu, insanlar geceyi dışarıda geçirmişler, biz kalkmadık, belki biraz geç uyandım işyerindeki kadar korkmadım bu kez. Havva Hn. hala hasta, Ercüment’in Çeşme’de eğitimi vardı bugün, giderken Ayşegül’le babaannesini anneme bıraktı. Bütün gün küçük küçük sarsıntılar oldu durdu. Öğleden sonra bir söylenti çıktı, 3 ile 5 arasında büyük bir deprem olacak diye. Bazı işyerleri tatil olmuş, kamu binaları boşaltılıyormuş falan filan... Herkes birbirini galyana getirdi. İnsanlar trafiğe takılmış, Konak kitlenmiş... Ortada birşey yokken ancak bu kadar korkulur... Neyse sonra valilik böyle bir şeyin olmadığına dair açıklama yaptı da rahatladık.

Cuma, Ekim 21, 2005

Havva Teyzem hasta oldu, annem evde ama keşke babam da olsa...





Havva Hn. çok fena grip olmuş, bugün yok. Mecburen izin aldım, Ayşegül’le beraber evdeyiz. Bugün pek uslu maşallah, yemeklerini güzel yedi, güzel uyudu...Tü, tü, tü...Uyurken ağacına armutlar ekledim, zürafanın rötuşlarını yaptım ve ağaca bir kuş yuvası çizdim. Artık böyle parça parça tamamlamak zorundayım...Akşamüstü babaannesi geldi, onunla da oynadılar biraz. Havva Hn. "Beni arıyor mu?"diye soruyor telefonda. "Yok," diyorum "bilmiyor musun o seni beni aramaz, varsa yoksa babası." Hepimizi seviyor ama Ercüment'in yeri başka.

Salı, Ekim 18, 2005

İzmir sallanıyor...


Sabahtan beri depremler olup duruyor, herkes çok tedirgin. Sabah 5.7, öğlen 5.9 sarsıntısından sonra evlere dağıldık. Bu sabah gerçekten korktum. Ayşegül pek birşey anlamamış, ikisinde de yemek yiyormuş. Öğlenkini anlar gibi olunca Havva Teyzesi “Ee yapıyorlar kızım.” diyerek mama sandalyesini sallamış biraz, öylece atlatmışlar. Ben eve gittikten sonra Ayşegül’le oynadık biraz, sonra o uyudu. Ben de odasının duvarına zürafa yaptım.

Pazartesi, Ekim 10, 2005

Ayşegül'ün odası - 2






Bu cuma da odayı boyamaya devam ettim, ama yapmak istediklerimin yarısını bile bitiremedim. Ancak bir tavşan, bir kedi ve birkaç çiçek boyayabildim. Boş bir vaktimde zürafa, kuşlar, kelebekler, ağaçta armutlar, bir papağan ve kuş yuvası yapma niyetindeyim...İnşallah...
Cumartesi doktora aşı olmaya gitti Ayşegül. Bekleme salonunu çok seviyor, oyuncaklar var, çocuklar bebekler var... Muayene odasına girip de Hasan Bey'i görür görmez bir bağırış çağırış... Daha ortada aşı falan yok hani. Sonrasında sorunca "Doktor amca sana ne yaptı?" "Aşı." Aşıdan sonra iki kez ateş düşürücü şurup içmesi gerekiyordu, ilkini doktorda sorunsuz içti. İkincisini evde içirmek istediğimde ağzını açmamakta direndi. Ben de çaresizlikten “Hadi bak ağzını açarsan sana çikolata vericem” diye öylesine bir cümle sarfettim. Kocaman açtı ağzını, inanamadım. Çikolatayı verdim tabii, vermemek olmazdı.

Pazartesi, Ekim 03, 2005

Ayşegül'ün odası







Cuma günü izin aldım, bütün günü Ayşegül’ün odasının bir duvarını boyamakla geçirdim. Bir ağaç, ağaçta salıncak, güneş, kuş evi ve çimenleri yapmam bütün günümü aldı. Şimdi odasına gittiğinde ağaca bakıp “aaç, aaç” diyip duruyor. Daha bitmedi boyamam, bu cuma da izin alabilirsem inşallah tamamlıycam. Hastalandıktan sonra pek bir mızmız oldu miniğimiz. Herşeye ağlıyor... İnşallah düzelir, böyle giderse yandık. Çocuk eğitim kitaplarını gözden geçirip nerde yanlış yaptığımızı bulmamız gerekecek. (Thomas Gordon’un kitaplarına çok güveniyorum.) Bu arada babasına da nasıl düşkün oldu anlatamam. Ercüment’i biraz göremedi mi “Baba, baba” diye resmen ağlıyor. Ercüment’e aşık galiba.
Konuşma ile ilgili son gelişmeler:
“Uykun var mı?” “Gok.”;
“Senin adın ne?” “Ayşe!”