Çarşamba, Nisan 26, 2006

İşe yaramak güzel şey...

Mutfaktaki hemen herşeyin yerini biliyor. Bulaşık makinesini beraber boşaltıyoruz, çöp kutusuna ayağı ile basıp çöpü atıyor, akşamları ekmek veya yoğurt yaparken istediğim herşeyi getirebiliyor: un, maya, süt... Test ettim, ‘bana bir büyük kaşık verir misin?’. Gitti çatal kaşık çekmecesini açtı, büyük kaşıklardan birini aldı. Geçen gün de mikseri aldım elime, benden önce çırpıcılarını bulup verdi çekmeceden.Birkaç kitap aldım ona, Tübitak okul öncesi kitapları çok hoşuma gitti, Ayşegül’ün yaşı için erken henüz ama, resimlerine bakıyor, anlatıyor. Çok ilgilendi. Bir de Net Kitabevi’nin “Sözcükler” diye bir kitabını aldım, mutfak eşyaları var bir sayfasında, gidip kendi mutfağımızda o eşyaları bulduk birer birer. Yemekten sonra kitap okurken uyuyakaldı 21:30 da. Genelde 22:30 – 23:00 den önce uyumaz.

Pazartesi, Nisan 24, 2006

Haftasonu Özlem Teyzeler geldi

Hafta sonu Özlem ile Erdem geldi İstanbul’dan. Dün sabah beraber Çiçekliköy’e kahvaltıya gittik. Akşamüstü Ayşegül ile parka gittik. Kaydırakta yüreğim ağzıma geldi. Merdivenden beraber çıktık, sonra o kadar hızlı gitti ki kaydırağın ucuna. Ben koşuşunu görür görmez merdivenden inip koşarak inişe gittiğimde, ellerimi başının altına güçlükle yetiştirebildim. Hızdan ters dönmüş başaşağı geldi. Allah korudu resmen. Halbuki ‘bekle, ben in demeden inme’ dediğimde dinliyordu, nasıl oldu anlayamadım. Park dönüşleri tam bir kabus. Bu kez yeni bir yöntem geliştirdim: hadi şu ağaca dokunalım, hadi şimdi buna, şimdi içerdeki çam ağacına, şimdi havuza, şimdi de apartmanın merdivenlerine...yarış halindeyiz. Ve sonunda eve girebiliyoruz...Akşam ilk defa tuvalete çişini yaptı.

Salı, Nisan 18, 2006

Gezmeye gidelim!

Dün Ayşegül ile teyzesi arasındna geçen bir diyalog:
Ayşegül: Nereye gidelim?
Havva Hn.: (Şaşırmış, çocuk ciddi, cevap bekliyor.) Şükran Teyze’yi görmeye gidelim mi?
Ayşegül: Gidelim.
Havva Hn.: Ama geç olmuş kızım, yarın gidelim ona.
Ayşegül: O zaman parka gidelim.
Havva Hn.: (Bak sen anlıyor ve akıl yürütüyor...) İyi gidelim kızım.

Ben geldiğimde aşağıdaydılar.

Bu yaştaki çocuklar hemen her şeyi anlıyorlar ve bizim düşündüklerini sandığımızdan daha fazlasını düşünüyorlar. Ayşegül erken konuştuğu için şanslıyız, nelerin farkında olduğu hakkında bize çok ipucu veriyor, derdini, isteklerini anlatabiliyor. Yalnız haftasonu salıncakta sallarken Ayşegül’ü, bişey söyledi bana ama tutma mı dedi, hızlı salla mı dedi, belki Havva Hn.ın salladığı gibi sallamamı istedi hakikaten anlayamadım. İstediğini yapamayınca avazı çıktığı kadar bağırdı orta yerde. Maç seyrediyordu yakında insanlar, herkes döndü bize baktı. Bense şaşkın kalakaldım. ‘Ayşegül gerçekten anlayamıyorum seni, düzgün söyle ne istediğini” dedim. Geveledi bişeyler, yine anlamadım. Sonra benden umudunu kesti herhalde, sesini de, sallandı biraz. Çok şükür böyle şeyler başıma sık sık gelmiyor.

Bu sabah erken kalktı Ayşecik, daha kadıncağız içeri girerken kucağına çıkıp “Gezmeye gidelim” demeye başladı. Havalar güzelleşti, gezsinler bakalım. Esas yazın ne yapacağız sıcaklarda.

Pazartesi, Nisan 17, 2006

Haftasonu Bodrum

Bu haftasonu Bodrum’da Mustafa’ların oteline gittik, üniversite arkadaşlarımla buluşmaya. Herkesi iyi gördüm, geçmişe yolculuk gibiydi biraz. Ayşegül tam not aldı bizden. Arabada oldukça usluydu. Biraz uyudu. Otele varınca, öğle yemeği için merkezde biraz yürüdük. Arkadaşlar çocuklarının pusetini sürerken akılma geldi. Ayşegül’ün puseti nerede? Evde kalmış, unutmuşuz. Hani arkadaşlarda görmesem, unuttuğumuzu bile hatırlayamayacağım...Yemekten sonra kaleye yürüdük, müzeye girdik. Tüm kalenin içini gık demeden yürüdü, indi çıktı küçük sevimli. Tek derdi su oldu. Yine yürüyerek otele döndüğümüzde ayaklarım kopmuştu. Gezimiz yaklaşık 3 saat kadar sürdü. Ben tam asansöre yönelmiştim ki, merdivenlere doğru çekiştirildiğimi fark ettim. Yürüyecekmişiz, çaresiz merdivenlere doğru döndüm, neyse ki odamız 2.kattaydı. İki saat kadar uyuyup yemeğe indik. Akşam yakındaki çocuk parkında da oynadık biraz. Pazar sabahı sahilde oturduk, güneş harikaydı. Küçükler denize ayaklarını bile soktular, bizimki henüz olayı kavrayamadığı için öyle bir talebi olmadı. Sonra Zeki Müren’in evini gezip döndük. Ayşegül’cüğüm sen böyle olursan heryere gidebiliriz beraber. Küçük sevimli gezegenim benim. (Armut dibine düşer diye boşuna dememişler galiba, ne dersin Ercüment?)

Perşembe, Nisan 13, 2006

İkea

Bu akşam İkea’ya gittik. Evimizin (gelecekteki) ikea odası için araştırma yapıyoruz. Ayşegül sallanan sandalyelerde sallandı, çocuk bölümünde sallanan ata bindi, çadıra girdi, kaydıraktan kaydı (kaydıraktan kaymaktan hiç bıkmıyor), oyuncaklarla oynadı...Şimdilik hiç de çekingen bir çocuk değil, insanları ittire kaktıra (biraz kalabalıktı ortalık) her istediği yere girip çıktı. Minderlerin üzerinde zıplayan 4-5 yaşlarındaki bir abi ile çok eğlendi, sonrasında da o abiyi arayarak (!) çıkışa kadar geldik. “Abi nerde? Ben abiyle oyun oynamak istiyorum.” “Abi nereye gitmiş?” Çıkışta babasını beklerken, genç bir kız Ayşegül’e kalem verdiğinde “teşekkür etmedin” dedim, ablaya bakıp “teşekkür” dedi. Kız pek sevindi. Bazan bir çocuğun gülümsemesi, el sallaması veya bir jesti insanı nasıl da mutlu edebiliyor, ne güzel!